Nurettin Aslan
Köşe Yazarı
Nurettin Aslan
 

ALACAK DEFTERİNİ KARIŞTIRMAK

  AKP-MHP İktidarı, iç ve dış politikalarında açmaza düştüğünde, gündem değiştirmek için “çözüm süreci” adını verdiği Kürt Sorununun çözümünü gündeme getirmektedir. “Müflis tüccar ne zaman dara düşerse, alacak defterini karıştırır” derler. İktidarın yaptığı da bu. Aslında, AKP’nin “eski deftere dönüş” hikayesi, AKP’nin 7 Haziran 2015 Genel Seçimlerde, tek başına iktidar olacak çoğunluğu kaybetmesiyle başladı. Parlamentoda muhalefetin çoğunluğu sağlaması, halkta, ülke sorunlarının her alanda demokratikleşmeyle çözüleceğine olan inancı arttırdı. O zamana kadar AKP karşıtlığının şampiyonluğunu yapan MHP, bir anda, AKP destekçisi(!) oluverdi. Genel Seçim sonuçları yok sayıldı, 1 Kasım 2015 tarihinde seçimlerin yenilenmesine karar verildi. 5 aylık sürede, ülke 1990’larda yaşanan terör olaylarını tekrar yaşadı, faili meçhuller yaşandı. Korku iklimi hâkim kılındı. Bu ortamda yapılan seçimler sonucu, AKP Meclis'te tekrar çoğunluğu sağladı. MHP de “sorumsuz” iktidar ortağı oldu. Bu desteğin karşılığı olarak; Kürt Sorununa TBMM çatısı altında demokratik çözüm arayan ve Türkiye partisi olma yolunda çabalayan, kim yaparsa yapsın, terör eylemlerine karşı çıkan Selahattin Demirtaş ve arkadaşlarını saf dışı edilmeliydi. Dokunulmazlık dosyalarının dönem içinde uygulanabilmesi için Anayasa değişikliği gerekiyordu. CHP, bir şekilde(!) ikna edildi.” Anayasaya aykırı olduğu halde” değişiklik gerçekleşti, Demirtaş ve Yüksekdağ, dokunulmazlıkları kaldırılarak; milletvekillikleri düşürülerek 4 Kasım 2016’da tutuklandılar. 31 Mart 2019 Yerel Seçim sonuçları, 7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinin devamı niteliğindeydi. AKP İktidarının 17 yıllık baskıcı, ben bilirimci, halkı küçümseyen politikalarının sonucu; Ankara-İstanbul başta olmak üzere, 11 Büyükşehir Belediyesinin yönetimi CHP’ye geçti. Güneydoğu’da da HDP bütün Belediye Başkanlıklarını kazandı. AKP, işine gelince kullandığı “milli irade” söylemini unutup, HDP’nin kazandığı belediye başkanlarını peş-peşe görevden alıp, il ve ilçelerdeki vali ve kaymakamları belediye başkanı olarak atadı, Belediye Meclislerini de yok saydı. Bu kanunsuzluklar olurken, doğrusu, başta CHP olmak üzere muhalefetten ses çıkmadı. Oysa, AKP, beş yıl sonra uygulayacağı hukuksuzlukların zeminini hazırlıyordu. CHP ve HDP’li belediyelerin halka dokunan politikaları, 2024 Yerel Seçimlerinde semeresini verdi. Zaten 2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde kan kaybeden iktidar, bir yandan güvenlikçi politikalarla baskılarını arttırıp, hukuksuz uygulamalara yol verirken, diğer yandan tekrar Kürt Sorununu hatırladı! Sorunu çözme(!) girişiminde bulunurken; havuç-sopa oyunu oynamaya başladı. Bir yandan Kürtlerin ülkenin asli unsuru olduklarını hatırladı(!), bir yandan da Kürtlerin oylarıyla seçilen DEM Partili (HDP) Belediye Başkanlarını sudan sebeplerle görevden alıp, yerlerine vali veya kaymakamları kayyım olarak atadı. Yetmedi, HDP’li ler görevden alınırken, yeterli tepkiyi göstermeyen ana muhalefet parti CHP’li belediye başkanlarını görevden almaya başladı. İlk hamleyi, Kürt kökenli Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’le yaptı. Yerine kayyım atadı. CHP’nin tepkisi “yeterli” olmayınca, altı yıl önce, hem de iki kez üst-üste kaybettiği İBB’nin başkanı ve CHP’nin Cumhurbaşkanı aday adaylarından Ekrem İmamoğlu’nu görevden alan hamleyi başlattı. İmamoğlu aday olamasın diye, önce 31 yıllık üniversite diplomasını iptal ettirip, 19 Mart’ta da gözaltına aldırıp, tutuklattırdılar.Tutuklamaya karşı toplumsal muhalefet gelişti. Üniversite gençliği başta olmak üzere, halkın büyük çoğunluğu “gösteri ve yürüyüş hakkı”nı kullanarak gösterilere başladı. İktidar, her zamanki hamlesini yaptı. Kürtlerin eylemlere desteğini kesmek için, Kürt Sorunu kartını dolaptan çıkarıp, masaya koydu. Yani, eski “alacak defterini” tekrar karıştırdı. Kısa geçmiş turundan, tekrar günümüze gelirsek: Kürt Sorunu, Erdoğan-Bahçeli-Öcalan ya da AKP-MHP ve PKK’nın “haydi çözelim” demeleriyle çözülecek; gerçek gündemi perdelemek adına kullanılacak, sonra rafa kaldırılacak bir sorun olmaktan çıktı; Kürt Sorunu uluslararası bir sorundur. Bir yandan Anayasal gösteri ve yürüyüş hakkını kullanan yüzlerce insanı cezaevlerine atacaksın, bir yandan da “bizden daha demokratı yok” diyerek, TBMM’yi devre dışı bırakıp, Kürt Sorununu Öcalan ile çözmeye çalışacaksınız, hiç mi hiç inandırıcı değil. AKP-MHP’nin asıl amacının, Erdoğan’ın tekrar Cumhurbaşkanı adayı olabilmesi için engel görülen, Anayasa'nın başta 101. Maddesi olmak üzere, 3-4. Maddesinin referandumsuz değişmesi için ihtiyaç duyulan DEM Partili milletvekili oyları olduğunu Mısır’daki Sağır Sultan bile duydu, biliyor. Çağrım, başta CHP, sonrasında DEM başta olmak üzere diğer muhalefet partilerinedir. Otoriter, tek adam yönetimi, hayatın bütün alanlarında kendini hissettiriyor. CHP, örgütlerini yormayı bırakıp, sonuç alıcı eylemleri muhalefet partileri ile konuşup kararlaştırmalı. Temel hedefler belirlenmeli. Normal seçim tarihi 2028’dir. Yerel Seçimlerden hemen sonra, “normalleşme” yerine, erken sicim söylemi öne çıkarılsaydı, bütün muhalefet partilerinin de desteği alınırdı. Birinci hedef, Parlamenter Sistem olarak açıklanmalı, halk buna hazırdır. Yargı bağımsızlığı sağlanmadan hukukun üstünlüğünü temel alan hukuk devleti gerçekleştirilemez. Kuvvetler ayrılığı tesis edilmeli, savcı ve hakimlere yönelik siyasi ve diğer müdahaleleri kesinlikle önleyecek düzenlemelerin yapılacağı taahhüt edilmelidir. Bağımsız yargı yoksa; hiçbir hak ve hürriyet kullanılamaz. Muhalefet partileri bilmelidirler ki, ulusal birlik, kan bağı ile değil; yurttaşlık bilinciyle olur. Farklı etnik yapı-anadil-mezhep ve inanca sahip insanlarımızın yurttaşlık bilincini öne çıkartmalıyız. Etnik sorunlara demokratik çözüm, çoğulcu demokrasinin vazgeçilmez koşuludur. Muhalefet partileri, başta CHP ve DEM olmak üzere, birbirlerini suçlamak yerine; karşılıklı politikalarına saygı duymalıdır. Muhalefet partileri, AKP’ye “alacak defterini karıştırma” fırsatı vermemelidir. Kısaca söylemek gerekirse; Kürt Sorunu, AKP-MHP-PKK’ya bırakılmayacak büyüklükte bir sorundur; demokrasi sorunudur. AKP-MHP-DEM Partinin yanı sıra, CHP-İYİ P-ZAFER PARTİ-YENİ YOL-TİP ve parlamento dışı tüm partilerin uzlaşacağı bir formül ile TBMM’de çözülmelidir. Öncesinde de TBMM, yargının bağımsızlığını tesis etmelidir. Nasıl mı derseniz; onu da TBMM üyeleri düşünsün.
Ekleme Tarihi: 14 Nisan 2025 - Pazartesi
Nurettin Aslan

ALACAK DEFTERİNİ KARIŞTIRMAK

 

AKP-MHP İktidarı, iç ve dış politikalarında açmaza düştüğünde, gündem değiştirmek için “çözüm süreci” adını verdiği Kürt Sorununun çözümünü gündeme getirmektedir.

“Müflis tüccar ne zaman dara düşerse, alacak defterini karıştırır” derler. İktidarın yaptığı da bu.

Aslında, AKP’nin “eski deftere dönüş” hikayesi, AKP’nin 7 Haziran 2015 Genel Seçimlerde, tek başına iktidar olacak çoğunluğu kaybetmesiyle başladı. Parlamentoda muhalefetin çoğunluğu sağlaması, halkta, ülke sorunlarının her alanda demokratikleşmeyle çözüleceğine olan inancı arttırdı. O zamana kadar AKP karşıtlığının şampiyonluğunu yapan MHP, bir anda, AKP destekçisi(!) oluverdi. Genel Seçim sonuçları yok sayıldı, 1 Kasım 2015 tarihinde seçimlerin yenilenmesine karar verildi. 5 aylık sürede, ülke 1990’larda yaşanan terör olaylarını tekrar yaşadı, faili meçhuller yaşandı. Korku iklimi hâkim kılındı. Bu ortamda yapılan seçimler sonucu, AKP Meclis'te tekrar çoğunluğu sağladı. MHP de “sorumsuz” iktidar ortağı oldu. Bu desteğin karşılığı olarak; Kürt Sorununa TBMM çatısı altında demokratik çözüm arayan ve Türkiye partisi olma yolunda çabalayan, kim yaparsa yapsın, terör eylemlerine karşı çıkan Selahattin Demirtaş ve arkadaşlarını saf dışı edilmeliydi. Dokunulmazlık dosyalarının dönem içinde uygulanabilmesi için Anayasa değişikliği gerekiyordu. CHP, bir şekilde(!) ikna edildi.” Anayasaya aykırı olduğu halde” değişiklik gerçekleşti, Demirtaş ve Yüksekdağ, dokunulmazlıkları kaldırılarak; milletvekillikleri düşürülerek 4 Kasım 2016’da tutuklandılar.

31 Mart 2019 Yerel Seçim sonuçları, 7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinin devamı niteliğindeydi. AKP İktidarının 17 yıllık baskıcı, ben bilirimci, halkı küçümseyen politikalarının sonucu; Ankara-İstanbul başta olmak üzere, 11 Büyükşehir Belediyesinin yönetimi CHP’ye geçti. Güneydoğu’da da HDP bütün Belediye Başkanlıklarını kazandı. AKP, işine gelince kullandığı “milli irade” söylemini unutup, HDP’nin kazandığı belediye başkanlarını peş-peşe görevden alıp, il ve ilçelerdeki vali ve kaymakamları belediye başkanı olarak atadı, Belediye Meclislerini de yok saydı. Bu kanunsuzluklar olurken, doğrusu, başta CHP olmak üzere muhalefetten ses çıkmadı. Oysa, AKP, beş yıl sonra uygulayacağı hukuksuzlukların zeminini hazırlıyordu. CHP ve HDP’li belediyelerin halka dokunan politikaları, 2024 Yerel Seçimlerinde semeresini verdi. Zaten 2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde kan kaybeden iktidar, bir yandan güvenlikçi politikalarla baskılarını arttırıp, hukuksuz uygulamalara yol verirken, diğer yandan tekrar Kürt Sorununu hatırladı! Sorunu çözme(!) girişiminde bulunurken; havuç-sopa oyunu oynamaya başladı. Bir yandan Kürtlerin ülkenin asli unsuru olduklarını hatırladı(!), bir yandan da Kürtlerin oylarıyla seçilen DEM Partili (HDP) Belediye Başkanlarını sudan sebeplerle görevden alıp, yerlerine vali veya kaymakamları kayyım olarak atadı. Yetmedi, HDP’li ler görevden alınırken, yeterli tepkiyi göstermeyen ana muhalefet parti CHP’li belediye başkanlarını görevden almaya başladı. İlk hamleyi, Kürt kökenli Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’le yaptı. Yerine kayyım atadı. CHP’nin tepkisi “yeterli” olmayınca, altı yıl önce, hem de iki kez üst-üste kaybettiği İBB’nin başkanı ve CHP’nin Cumhurbaşkanı aday adaylarından Ekrem İmamoğlu’nu görevden alan hamleyi başlattı. İmamoğlu aday olamasın diye, önce 31 yıllık üniversite diplomasını iptal ettirip, 19 Mart’ta da gözaltına aldırıp, tutuklattırdılar.Tutuklamaya karşı toplumsal muhalefet gelişti. Üniversite gençliği başta olmak üzere, halkın büyük çoğunluğu “gösteri ve yürüyüş hakkı”nı kullanarak gösterilere başladı. İktidar, her zamanki hamlesini yaptı. Kürtlerin eylemlere desteğini kesmek için, Kürt Sorunu kartını dolaptan çıkarıp, masaya koydu. Yani, eski “alacak defterini” tekrar karıştırdı.

Kısa geçmiş turundan, tekrar günümüze gelirsek:

Kürt Sorunu, Erdoğan-Bahçeli-Öcalan ya da AKP-MHP ve PKK’nın “haydi çözelim” demeleriyle çözülecek; gerçek gündemi perdelemek adına kullanılacak, sonra rafa kaldırılacak bir sorun olmaktan çıktı; Kürt Sorunu uluslararası bir sorundur. Bir yandan Anayasal gösteri ve yürüyüş hakkını kullanan yüzlerce insanı cezaevlerine atacaksın, bir yandan da “bizden daha demokratı yok” diyerek, TBMM’yi devre dışı bırakıp, Kürt Sorununu Öcalan ile çözmeye çalışacaksınız, hiç mi hiç inandırıcı değil.

AKP-MHP’nin asıl amacının, Erdoğan’ın tekrar Cumhurbaşkanı adayı olabilmesi için engel görülen, Anayasa'nın başta 101. Maddesi olmak üzere, 3-4. Maddesinin referandumsuz değişmesi için ihtiyaç duyulan DEM Partili milletvekili oyları olduğunu Mısır’daki Sağır Sultan bile duydu, biliyor.

Çağrım, başta CHP, sonrasında DEM başta olmak üzere diğer muhalefet partilerinedir.

Otoriter, tek adam yönetimi, hayatın bütün alanlarında kendini hissettiriyor. CHP, örgütlerini yormayı bırakıp, sonuç alıcı eylemleri muhalefet partileri ile konuşup kararlaştırmalı. Temel hedefler belirlenmeli. Normal seçim tarihi 2028’dir. Yerel Seçimlerden hemen sonra, “normalleşme” yerine, erken sicim söylemi öne çıkarılsaydı, bütün muhalefet partilerinin de desteği alınırdı.

Birinci hedef, Parlamenter Sistem olarak açıklanmalı, halk buna hazırdır.

Yargı bağımsızlığı sağlanmadan hukukun üstünlüğünü temel alan hukuk devleti gerçekleştirilemez. Kuvvetler ayrılığı tesis edilmeli, savcı ve hakimlere yönelik siyasi ve diğer müdahaleleri kesinlikle önleyecek düzenlemelerin yapılacağı taahhüt edilmelidir.

Bağımsız yargı yoksa; hiçbir hak ve hürriyet kullanılamaz.

Muhalefet partileri bilmelidirler ki, ulusal birlik, kan bağı ile değil; yurttaşlık bilinciyle olur. Farklı etnik yapı-anadil-mezhep ve inanca sahip insanlarımızın yurttaşlık bilincini öne çıkartmalıyız. Etnik sorunlara demokratik çözüm, çoğulcu demokrasinin vazgeçilmez koşuludur.

Muhalefet partileri, başta CHP ve DEM olmak üzere, birbirlerini suçlamak yerine; karşılıklı politikalarına saygı duymalıdır. Muhalefet partileri, AKP’ye “alacak defterini karıştırma” fırsatı vermemelidir.

Kısaca söylemek gerekirse; Kürt Sorunu, AKP-MHP-PKK’ya bırakılmayacak büyüklükte bir sorundur; demokrasi sorunudur. AKP-MHP-DEM Partinin yanı sıra, CHP-İYİ P-ZAFER PARTİ-YENİ YOL-TİP ve parlamento dışı tüm partilerin uzlaşacağı bir formül ile TBMM’de çözülmelidir. Öncesinde de TBMM, yargının bağımsızlığını tesis etmelidir.

Nasıl mı derseniz; onu da TBMM üyeleri düşünsün.

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
aohbet islami chat omegla türk sohbet cinsel sohbet dini chat plastik çember