Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi çok önemlidir. AKP iktidara gelince her alanda ülkeyi geri götürdü. Cumhuriyet’in bütün kurumlarının ya içini boşalttı ya da kurumları çökertti.
Üniversiteler, yargı, ordu, TRT, TÜBİTAK, RTÜK, YÖK vb. kurumlar çökertildi. Sendikalar ve meslek örgütleri işlevsiz hale getirildi. Grevler keyfi olarak ertelendi, engellendi. Toplantı, gösteri yürüyüşü hakkı ve ifade özgürlüğü ya engellendi ya kısıtlandı.
AKP iktidarı, özellikle “tek adam rejimine” geçildikten sonra basını susturmak için gazetecileri, halkı sindirmek için aktivistleri ve öğrencileri cezaevine doldurdu. TV kanallarına devasa cezalar yağdırdı. TV kanallarını, radyoları ve gazetelerin çoğunu kapattı. RTÜK "Demokles’in Kılıcı" görevini gördü. Sosyal Medya kısıtlandı, bazen de erişim engeli kondu.
Tam bağımsız Türkiye ülküsünden uzaklaşıldı. Hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı yok edildi.
Laik ve bilimsel eğitimden vazgeçildi, eğitim dinselleştirildi. Adeta cemaat ve tarikatlara teslim edildi. Diyanet İşleri Başkanlığı devletin bütün kurumlarına el attı. Devletin en önemli kurumlarına ve görevlerine İmam Hatip Lisesi mezunları atandı. İmam Hatip Lisesi mezunu olmak, kamudaki atamalarda tercih nedeni sayıldı.
Yandaş medya aracılığıyla, halkın gerçekleri öğrenmesi engellendiği gibi, muhalefetin halka ulaşmasının da önüne geçildi. AKP iktidarının ülkemize verdiği zararların ve yaptığı tahribatın özellikle gençlere anlatılmasında, sosyal medya çok önemli bir işlev gördü. Son yıllarda, HALK TV, SÖZCÜ TV, KRT ve TELE 1 gibi kanalların devreye girmesi muhalefetin elini kısmen güçlendirdi.
Son iki yerel seçimde CHP çok önemli başarılı sonuçlar aldı. Ankara, İstanbul, Bursa, Adana, Mersin, Manisa ve Denizli gibi Büyükşehir Belediye Başkanlıklarını kazandı. Sosyal devletin gereği olan, başarılı, özgün “sosyal belediyecilik” uygulamalarına imza attı ve halkın takdirini kazandı.
En son yerel seçimlerde de CHP Kastamonu, Adıyamanve Kütahya gibi illerde Belediye seçimlerini kazandı
AKP iktidarı yirmi dört yıldır kamu varlıklarını satmaya doymadı; Sümerbank, Etibank, Şeker Fabrikaları vb. KİT’leri, arazilerini yok fiyatına sattı; yetmedi, dağı, taşı, tarım arazilerini de satmaya devam ediyor. Ege ve Akdeniz kıyılarını İngiltere, Hollanda, İrlanda, Rusya, Ukrayna vb. ülke vatandaşlarına sattı.
İstanbul Boğazı'ndaki eşsiz güzellikteki arsa ve yalıları, villaları, rezidansları Arap'lara, Karadeniz’in orman arazilerini Kuveyt ve Katar şeyhlerine sattı. Yeraltı maden kaynaklarının büyük bölümünü özellikle altın madenleri olmak üzere doğayı katletmek pahasına yabancılara peşkeş çekti.
Türkiye, yeniden evrensel hukuk ilkelerine dayanan, hukukun üstünlüğünün koşulsuz sağlandığı, demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işlediği, devlet yönetiminde yasama, yargı ve yürütme erklerinin ayrılığının sağlandığı, devletin tüm gerçek ve tüzel kişilere eşit yakınlıkta ve uzaklıkta olduğu, ulusal çıkarların her şeyin üstünde tutulduğu, aklın ve bilimin yol gösteriliğinde ilerleyen, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği “çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkmak” hedefini gerçekleştirmek için çalışan bir çizgiye gelmek zorundadır. Toplumun ezici çoğunluğu aklın ve bilimin ışığında eğitim istiyor.
En geç 2025 yılında erken seçim olacak ve Türkiye’yi karanlığa, yokluğa, yoksulluğa götüren AKP ülke yönetiminden halkın oyuyla gidecektir. CHP iktidarında Türkiye Cumhuriyeti yeniden fabrika ayarlarına dönecektir.