Orson Welles der ki: “Bir sahtenin gerçeğe dönüşmesi, onu gerçek kabul etmeye hazır bir kitle ile zamana bağlı yalnızca.”
Otoriterliğe meyilli iktidarlar, gerçekleri tersyüz edip yalanlarını meşrulaştırırlarken, yüzlerine demokrat maskesi takar, söylemlerinin arasına bolca hukuk, ülkenin bekası, nurlu ufuklar gibi ‘damardan’ lafları serpiştirerek demokratlıklarını(!) sergilerler. İnanmaya hazır, düşük gelirli ve eğitimsiz kitlelerden beslenirler. Duygusal mesajlarla (kandırılmaya dünden razı) onlar gibi düşündüklerini hissettirir, kendi düşüncelerini onların düşüncesiymiş gibi kabul ettirir, stratejilerini belirler. Oysa, kitleye kabul ettirdikleri, akil ve bilimden uzak, kendi düşünceleridir. Hedefleri, uyuşturdukları kitlelerini peşlerinden sürüklemek, akla ve bilime inanan, sorgulayan kitleyi de kötülemek, dışlamaktır. (Sabahattin Zaim Ün. Rektör Yrd. Prof. Bülent Arı, "Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. Cahil halkın ferasetine güveniyorum. Ülkeyi ayakta tutacak olanlar okumamış cahil halktır" diyebilmiş, ardından 2016 Mart’ında ödül olarak YÖK Denetleme Kurulu üyeliğine atanmıştır.) Ferasetine güvendikleri kitle, muteber vatandaşlardan oluşan, her şeyi kabul etmeye hazır halktır. Dışladıkları, görünce kendilerini afakanlar basanlar da; hain, düşman, terörist, bölücü, dış güçlerin adamlarıdırlar. Linç edilirler, sudan sebeplerle cezaevine atılırlar. Bu tür iktidarlar, iktidarlarında bile mağdur edebiyatı yaparlar. Önce gerçek halkı belirlerler, belirledikleri gerçek halka neyi-nasıl düşünmeleri gerektiğini dayatırlar.
J. W. Müller, Popülizm Nedir adlı kitabında muktedir popülistleri anlatır: Popülistler yıllardır seçkinler tarafından mağdur edilmiş gerçek halk adına görev isterler ve iktidara geldikten sonra da mağdur gibi davranmaya devam ederler.
“Geçmişin mağduriyetleri adına, ‘alınan önlemlerin’ yeni mağdurlar yaratması umursanmaz. Önemli olan popülistlerin kendi kitlelerini birleştirmeleri. Bunun için ‘haksızlığa uğramak ya da intikam peşinde koşmak’ kadar birleştirici bir zamk yoktur. (Yalın Alpay-Yalanın Siyaseti)
Fathali M. Moghaddam da der ki: Freud’a göre,-insan kalabalıklarını tutkuyla bir araya getirmek daima mümkündür, yeter ki onlara öfkelerini kusabilecekleri başka kalabalıklar gösterin-Diktatörler dış kaynaklı tehditleri, içeride kenetlenmeyi sağlamak ve öfkenin yer değiştirmesi için bir araç olarak kullanırlar…demokratik yollardan seçilmiş karizmatik bir lider (en önde geleni Hitler) sahip olduğu desteği arttırmak için ulusun dikkatini dış kaynaklı tehditlere çekerek manevraya giriştiği zaman, demokrasiye yönelik en büyük tehlike baş gösterir ki bu durumdaki bir lider bölücü bir taktik olarak savaş bile çıkarabilir. (Moghaddam-Diktatörlüğün Psikolojisi, sayfa:156-157)
Bütün bunları diktatörler tek başlarına yapar demek saflıktır. Diktatörler, ideal vatandaşlardan oluşan ideal düzenlerini oluşturmaya çalışırlarken, diktatörün etrafında, kenetlenmiş, geleceklerini diktatörün geleceğine bağlamış, yolsuzluklara bulaşmış bir elit tabaka meydana gelmiştir. Aslında ideal düzen mimarlara bu elit tabakadır. İlk yaptıkları, halkın oylarıyla iktidara gelip demokratik kuralları yıkmak ve kendi kurallarını koymak olur. Tıpkı, Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez ve ekibinin yaptığı gibi. Genellersek, diktatörlüğe meyilli olanlar da eski diktatörlerin deneyimlerinden yeterince faydalanmış görünüyorlar.
Moghaddam, İran-Kuzey Kore- Rusya-Çin-Suriye vb. diktatörlüklerde halkın maruz kaldığı olumsuzlukları (özellikle de İran örneğiyle) anlatır: “Diktatörlüklerde Yüce Diktatör, yetkililerin (elitlerin) elinde bir silaha dönüşür. Yüce Diktatör aleyhine söz ya da hareket, bir kabahatten öte bir günahtır ve bu yüce şahıs küçük diktatörler tarafından hem eleştirilere karşı bir kalkan hem de riayetsizliği ve sadakatsizliği ezmek için bir çekiç olarak kullanılır.
*
AKP İktidarı, gerçek gündemi gözlerden kaçırmak için sürekli yapay gündemler yaratmaktadır. Asıl gündem, halkın geçim derdidir. Açlık-yoksulluk-yolsuzluklardır. AKP iktidarınca belirlenen 2025 yılı asgari ücret (22.104 TL), dört kişilik bir ailenin aylık gıda harcaması olan 22.131TL’nin altındadır. Yoksulluk sınırı da Türkiye’de 72.088 TL’dir. AKP, halkın geçim derdinin tartışılmasını istemiyor. Durduk yerde; İmralı görüşmesi, Suriye Meselesi, belediyelere kayyım atanması, bunlar da yetmeyince gerçekleri açıklayan gazetecileri tutuklamak gündem olmaktadır.
Son olarak da gündemde Cumhurbaşkanlığı Seçimi varmış, Recep Tayyip Erdoğan da aday olma hakkına sahipmiş (mevcut anayasamıza göre aday olamaz) gibi, karşısına CHP adayı ve adayın belirlenme yöntemini tartıştırıyor AKP ve yandaşları. CHP adayının nasıl belirleneceği, CHP Tüzüğü'nde açıkça belirtilmiştir. Bu konuda Grup Başkan Vekili, deneyimli siyasetçi ve Avukat Gökhan Günaydın gerekli açıklamayı yapmış, yetkili kurulu açıklamıştır.
7. Genel Başkanımız sayın Kemal Kılıçdaroğlu da 9 başlıktan oluşan ve beyhude tartışmanın tehlikelerini açıklayan açıklamasını, “…CHP yönetiminin bugün yapması gereken ilk iş, ‘kim cumhurbaşkanı olacak?’ tartışmalarına derhal son vermektir. Parti yetkililerinin,’ zamanı geldiğinde partinin yetkili organları adayımızı belirleyecektir’ açıklaması tüm gereksiz tartışmaların önünü kesecektir” diye bitirmiştir.
Parti yetkililerinin sağduyulu hareket edip, AKP’yi bir an önce Cumhurbaşkanı adayını açıklamaya zorlaması gerekmektedir.