Özel: Erdoğan çıkıp bu millete açıklama yapmak zorundadır
Özel: Erdoğan çıkıp bu millete açıklama yapmak zorundadır
CHP Genel Başkanı Özgür Özel önceki gün yaptığı açıklamada, teröre, şiddetin her türlüsüne inat yaşam hakkını savunmak için herkesi Beşiktaş'a, kimsenin korkmayacağını, sinmeyeceğini hep beraber haykırmaya davet etmişti.
Özgür Özel, "Teröre, şiddete karşı korkmayanlar, susmayanlar, teslim olmayanlar, birlik ve beraberlikten vazgeçmeyenler hoşgeldiniz" diyerek başladığı konuşmada, son zamanlarda ülkenin gündeminde yer alan birçok konuya da değindi. Özel'in konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
BU MİLLETİN ÖNÜNÜ KESMEK İSTEYEN KİM OLURSA OLSUN, KARŞISINDAKİ EN BÜYÜK GÜÇ CHP'DİR
Biz Türkiye’nin kurucu partisiyiz. Biz bu ülkenin birliğinin, beraberliğinin teminatı olan partiyiz. Güçlü, zengin, adil, demokratik bir Türkiye için, terörü bitiren, şiddeti yok edip yurttaşlarını güvende tutan, toplumsal barışı sağlayan ve daima ileriye giden bir Türkiye için çalışanlarız. O yüzden bu milletin önünü kesmek isteyen kim olursa olsun, hangi odak olursa olsun karşısındaki en büyük güç CHP’dir.
İKTİDAR YURTTAŞLARINI KORUYAMAMAKTADIR
Bugün yaşam hakkını savunmak için buradayız. Bu iktidar Türkiye'yi herkes için güvensiz hale getirmiştir. Bu iktidar yurttaşlarını koruyamamaktadır. Kadınlarımız güvende değildir. Çocuklarımız güvende değildir. Yeni doğan bebeklerimiz bile güvende değildir. 2022’de erkekler tarafından 334 kadın, 2023’te 315 kadın, 2024’ün sadece ilk on ayında 325 kadın hayatının baharında hayattan koparıldılar, katledildiler. Maalesef artan trend ortadadır ve bugün duyacağımız her rakam ilk altı ayda bir yıl öncesini, ilk dokuz ayda bir yıl öncesini yakalayan ve ülkenin ne kadar kötü yönetildiğini, bu iktidarın hiçbir kesime iyi gelmediğini gösterecek rakamlardır.
HÜDA PAR'A VERDİĞİ SÖZÜ TUTMAK İÇİN İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'NDEN ÇEKİLEN KİŞİ, KADINLARIN VE ÇOCUKLARIN ARKASINDAN DEVLETİ ÇEKEN KİŞİDİR
Biliyoruz ki kadınları, katilleri kadar korumasızlık öldürüyor. OECD verileri, Avrupa ülkeleri arasında şiddet gören kadınların oranının en yüksek olduğu ülkenin Türkiye olduğunu gösteriyor. Rakam korkunç; yüzde 38. Üç kadından birinden fazlası, neredeyse iki kadından biri şiddet görüyor bu ülkede. Ve kadınların yüzde 70’i geceleri sokakta yürürken kaygı duyduklarını ifade ediyorlar. İstanbul Sözleşmesi'nden, iki elimizi kaldırarak oy verdiğiniz ve bütün Meclis mutabakatla oy verdiğimiz, bir iyi iş yaptıysa AK Parti, o da budur dediğimiz o sözleşmeden, bu milletin temsilcilerinin oy birliğiyle girdiği o sözleşmeden tek bir imzayla bir gece yarısı HÜDA PAR’a verdiği sözü tutmak için çekilen kişi kadınların arkasından devleti çeken, çocukların arkasından devleti çeken kişidir. Tarih önünde sorumludur. Tarih önünde mahkumdur.
İKTİDAR ÖĞRENCİLERİN BARINMA SORUNUNU BİLE İSTEYE ÇÖZMEMEKTEDİR
Gençlerimiz ve çocuklarımız güvende değildir. Saygın araştırma şirketlerinin raporlarına göre, toplumun yüzde 85’i bu ülkede çocukların güvende olmadığını ifade ediyor. Hatırlayalım, Adana'da, Aladağ'da bir cemaat yurdunda, çıkan yangında 11 kız evladımızı yitirmiştik. Bu kız çocukları, bir devlet yurdu yapılmayıp o cemaat yurdunu da denetimsiz bırakanlar yüzünden ölüme gittiler. İki yıl önce tıp fakültesi öğrencisi Enes Kara, Elazığ'da devlet yurt imkanı sağlamadığı için kaldığı cemaat yurdunda yaşadıklarından dolayı intihar etmişti. Yeterli sayıda devlet yurdu yapmayan, yoksul evlatlarımızı cemaatlerin, tarikatların kucağına bilerek itenler bu ölümlerden tamamen sorumludur. Bu iktidar öğrencinin barınma sorununu bile isteye çözmemekte, onları birtakım yapıların kucaklarına ittirmektedir. Bu iktidar elindeyken İstanbul'da belediyeleri bir tek yurt yapmayan bir iktidardır.
DEVLETİN İÇİNE SIZMALARINA SEYİRCİ KALDIKLARINIZIN, HANGİ GÜN BU DEVLETE BAŞKALDIRACAKLARINI BİLEMEZSİNİZ
Cemaat ve tarikatlar politikasına devam eden iktidarı uyarıyorum: Devletin hiyerarşisini değil, kendi hiyerarşisini tanıyan, devlete sadakati değil, bir meczuba sadakati koruyanların 15 Temmuz akşamı devlete ve millete ne yaptıklarını hep birlikte gördük. Bugün faaliyette olan, sırtını sıvazladığınız, koruduğunuz, kolladığınız, devletin içine sızmalarına seyirci kaldıklarınızın, hangi gün bu devlete baş kaldıracaklarını, bu milletin karşısına çıkacaklarını bilemeyiz, bilemezsiniz.
CHP, NARİNLER ÖLMESİN, SILA BEBEKLER YAŞASIN DİYE HEM DE BU ZİHNİYETE KARŞI ONLARI KORUYAN, KOLLAYANLARA KARŞI BİR BÜTÜN OLARAK DİMDİK AYAKTADIR
Bu ülke, Alperen Enes’i koruyamadı. Bu yılın mayıs ayında, 17 yaşında çıkmaması gereken bir inşaatta çalışırken öldü, MESEM projesi kapsamındaydı. Bu ülkede 16 yaşında çocuklar temizlemekte oldukları vincin altında kalarak, presin altında kalarak MESEM projesi kapsamında can verdiler, can veriyorlar. Bu ülke sekiz yaşında Narin’imizi koruyamadı. Diyarbakır'da 19 gün sonra evinden bir buçuk kilometre uzakta cansız bedenini buldular. Ama halen daha katilini ortaya çıkaramadılar, verilen sözü unuttular, unutturdular. Bu ülke, iki yaşındaki Sıla bebeği koruyamadı. Bu iktidar, Sıla bebeğin şiddet görmesine ve istismar edilmesine engel olamadı. Onun için CHP, Narinler ölmesin, Sıla bebekler yaşasın diye hem de bu zihniyete karşı onları koruyan, kollayanlara karşı bir bütün olarak dimdik ayaktadır. Buradayız. Burada durmaya, burada olmaya devam edeceğiz.
BAŞ SORUMLU RECEP TAYYİP ERDOĞAN
Bu ülkede, bebekler bile korunamıyor. 12 yenidoğan yavrumuz ihmalin, denetimsizliğin, para için gözü dönmüşlüğün kurbanı oldu. 19 ay önce bilinen, teknik takibe geçilen ve adeta canlı yayında ölümleri teker teker izlenen 12 evladımızı kaybettik. Ölümler bilinirken, bu çetenin faaliyetleri bilinirken o hastaneleri açık tuttular. Operasyonlar, gözaltılar, tutuklamalar oldu. Ama kamuoyu duyana kadar altı ay daha o hastaneleri tıkır tıkır işlettiler. Ne zaman birisi savcıyı tehdit etti, savcı kendi tehdidinden dolayı durumu bir kez daha ifade etti; kamuoyu duydu, infial oluştu. O gün döndüler, o hastanelerin ruhsatlarını iptal ettiler. Açıkça söylüyorum, bir daha söylüyorum: Caydırıcı olsun, ibreti alem olsun diye, o hastanelerin askıya alınan, iptal edilen ruhsatları başka isimle yeniden önümüze gelmesin diye, mahkeme kararıyla yürütmeyi durdurmalar olmasın diye, bir kez daha çağrı yapıyorum: O hastaneleri bedelsiz kamulaştırmamız lazım. Haydi getirin Meclis’e, bunu yapalım. Bir kez daha söylemek istiyorum ki bugünkü Sağlık Bakanı, o günkü İstanbul İl Sağlık Müdürü'dür. Asla ve asla bir gün daha bu bakanlık koltuğunda oturmamalıdır. Bu bakan mı sorumlu, o bakan mı sorumlu, önceki mi sorumlu? İfade edeyim ki bir tane var baş sorumlu; aynı kalemle bugünkü bakanı da atayan, o günkü bakanı da atayan Recep Tayyip Erdoğan.
MİLLET İKTİDARI SEÇERKEN GÜVENLİĞİNİ ONA EMANET EDER. BU MİLLETİ KORUYAMAYANLAR, EMANETE İHANET EDENLERDİR
Bir sabah uyanıyoruz. Akşam olmadan TUSAŞ'a yapılan saldırıyı adeta canlı yayınlarda izliyoruz. Bu millet iktidarı seçerken güvenliğini o iktidara emanet eder. Bu milleti koruyamayanlar, emanete ihanet edenlerdir. Biz onların dimdik karşısındayız. Biz bu iktidarı düzeltene kadar, bu iktidarın uygulamalarını derhal terk edene kadar, bu ülke kadınlar, çocuklar, canlar, bebekler ve her birimiz için güvenli bir ülke olana kadar bu iktidarla mücadele edeceğiz, bunları yeneceğiz. Bu ülkeyi tekrar kurtaracağız.
HATAY'IN SEÇİLMİŞ VEKİLİ CAN ATALAY'A NE ZAMAN UMUT HAKKI TANIYACAKSINIZ
Bir kişi için "umut hakkı" konuşuluyor. Bu millet için umut hakkı ne zaman konuşulacak? Açlık sınırı altında yaşana emeklilere, asgari ücretlilere, mülakatla elenen gençlere, onlarca sabıkası olanların öldürdüğü kadınlara, yaşam hakkı elinden alanına çocuklara ve bebeklere ne zaman umut hakkını ne zaman tanıyacaksınız? Vera’nın babası Tayfun Kahraman’a Hatay’ın seçilmiş milletvekili Can Atalay’a ne zaman umut hakkı tanıyacaksınız?
KÜRTLER SORUNUMUZ KALMADI DİYENE KADAR KÜRT SORUNUNUN VARLIĞINA İNANACAĞIZ
Biz yıllardır bu ülkede yaşayan insanların anayasada yazdığı gibi eşitliğini savunduk. Kürtler "sorunum var" diyorsa Kürt sorunu vardır. Cumhur ittifakı konuyu Meclisten kaçırarak, işine gelen aktör parlatarak işine gelmeyeni hapiste tutarak bir dayatmanın içine girmiştir. Bizim tutumumuz nettir. Kürtler sorunumuz kalmadı diyene kadar Kürt sorunun varlığına inanacağız. Bu sorunlar kayyum politikalarının sona ereceği, sivil demokratik siyasetin önünün açılacağı, herkesin kendisini özgür ve eşit hissedeceği, toplumsal barışın bir mutabakatla inşa edileceği bir süreci mecliste başlatarak bu sorunu çözmelidir. Biz bunun zeminini oluşturacak sürece üzerimize ne düşüyorsa katkı vereceğiz.
ARTIK SÖZCÜNÜN GÖREVİ BİTMİŞTİR. ERDOĞAN ÇIKIP BU MİLLETE AÇIKLAMA YAPMAK ZORUNDADIR
Terörün bitmesi için kim konuşacaksa konuşsun. Ama bir kişiyi konuşturup sorunu çözme hesabı yanlış hesaptır. Bir kişinin sorununu çözüp, Tayyip Bey’in de istediğini alıp bu alışveriş ile bir Anayasa oyunu kurma hesabı ayıplı bir hesaptır. Bunun için, biz çözüm için Meclis’i adres gösteriyoruz. Devlet Bey, Abdullah Öcalan’ı adres gösteriyor. Yapılan teklif görünüşte Sayın Bahçeli’nin teklifidir. Cumhur İttifakı’nın gizli açılımın sözcüsü ayan beyan Bahçeli’dir. Ancak Sayın Erdoğan’ın hala iki kelam etme cesareti gösterememesini hayretle izliyoruz. Erdoğan, Bahçeli söyleyeceğini söyledi. Gizli bir görev dağılımı ortada. Bir anlaşmazlık olduğunu söyleyen de var. Artık sözcünün görevi bitmiştir. Erdoğan çıkıp bu millete açıklama yapmak zorundadır. Teröre karşı sizin gösterdiğiniz bu cesareti göstermeyen Erdoğan’a, çık artık Bahçeli’yi sözcü kılma, ne diyorsan sen söyle diyoruz.
CUMHURİYET BAYRAMINI KORKMADAN, SİNMEDEN HEP BİRLİKTE KUTLUYORUZ
Bugün 27 Ekim, iki gün sonra 29 Ekim. Ve birileri diyor ki "Mitingi iptal edin". Etmedik. Birileri diyor ki "Bahanesi bulundu, 29 Ekim kutlamalarını iptal edin". Etmedik. Şimdi buradan Cumhuriyet Halk Partisi’nin mevcut Genel Başkanı olarak sizlere bu partinin birinci Genel Başkanı’nın yaptığı bir işten, bugüne yolladığı bir mesajdan bahsedeceğim. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, dünyadaki iyi eğitim, yüksek teknolojiyi bu ülkeye kazandırmak için, bu ülkenin gençlerini yurtdışında eğitime yollayan projenin bizzat sahibidir. Öğrenciler yurtdışına giderken, trene binmek üzereyken, o dönemi şöyle hatırlayın. Sivas’ın Zara ilçesinden çıkmış öğrenci, önce köyünden Zara’ya, Zara’dan Sivas’a aksak ulaşım imkanlarıyla İstanbul’a kadar gelmiş. Devletin kendine verdiği tren biletini almış. Trene binmek üzere gardadır. Öyle ya. O trenin her bir yolcusu Anadolu’daki evinden günler önce ayrılmıştır, gitmeden durdurmak ya da ona bir şey duyurmak gerekirse trene telgraf uygulaması vardır. Örneğin ‘Gitme, anneni kaybettik, eve dön’ telgrafı için o günlerde kurulmuş sistemdir. Türkiye’den yurtdışına eğitim için giden öğrencilere trene binerken garda telgraf gelmektedir. Milli Eğitim Bakanı eliyle ulaşan telgrafta Gazi Paşa öğrenciye, ‘Evladım yurtdışına bir kıvılcım olarak gidiyorsun. Anadolu’dan dünyanın öbür ucuna bir kıvılcım olarak sıçrıyorsun. Eğitimini alacaksın. Öğreneceksin. Bu ülkeye bir Cumhuriyet ateşi olarak döneceksin’ diye telgraf çekmektedir. O telgrafı alan öğrenci, o telgrafı anasının resminin yanına koyduğu gibi yurtdışına gider ve hiçbiri dönmemeyi düşünmez. Şimdi Gazi Paşa’nın sözleriyle, her birinize seslenmek isterim ki, buraya korkmadan geldiniz. Partinize, ülkenize bağlılıkla geldiniz. Her birinizin içindeki aşkı ve sevdayı biliyorum. Her birinize inanıyorum. Buraya birer kıvılcım olarak geldiniz. Buradan memleketlerinize birer Cumhuriyet ateşi olarak dönün. 29 Ekim’i ilk günkü gibi sahiplenenler olarak 100’üncü yılda olduğu gibi 81 ilde tüm örgütlerimizi, tüm vatandaşlarımızı Cumhuriyet’e sahip çıkmaya, Cumhuriyet Bayramı’nı korkmadan, sinmeden, birilerinin işine geldiği gibi iptal etmeden, hep beraber kutluyoruz.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.