Ekrem İmamoğlu: Demokrat lider çoğaltır, farklı fikirleri bir araya getirerek renkliliği, bereketi artırır
Ekrem İmamoğlu: Demokrat lider çoğaltır, farklı fikirleri bir araya getirerek renkliliği, bereketi artırır
Türkiye Belediyeler Birliği ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Ülke Politikaları Vakfı ve Süleyman Demirel 100. Yıl Anma Komitesi’nin birlikte düzenlediği, “Süleyman Demirel 100 Yaşında Anma Programı”nda konuştu.
Yoğun katılımla gerçekleşen anma etkinliğinde söz alan İmamoğlu, Süleyman Demirel için, "Çok değerli bir insan, teknik yönü çok kuvvetli, icraatçi, müstesna bir bürokrat ve yönetici. Kendine has bir özelliği var, Anadolu’nun belki o özgün halinin ona verdiği bütün özellikleriyle samimi, içten, hissettiğini aktaran, kendine özgün uslübuyla tam bir söz ustası, böyle çok renkli, çok özellikli bir lider hakkında elbette söz söylemek çok da kolay değil" diyerek sözlerine başladı.
Demirel'i anma etkinliğinde söz almanın bir başka zorluğunun da, kendisinin Cumhuriyet Halk Partili bir siyasetçi olarak konuşacak olması olduğunu da ifade eden İmamoğlu'nun konuşması şöyle:
Sayın Demirel'in geldiği siyasi gelenek ve CHP, aslında Türkiye’nin iki büyük siyasi geleneği. Tabiri caizse ezeli rekabetini oluşturuyor. Tabii bir yanıyla bunlar aynı kökten gelen iki gelenek elbette hepimiz bunu da biliyoruz. Yine de aralarındaki o siyasi rekabetin geçmişte dönem dönem ne kadar sert ve yıpratıcı olabildiğini de hepimiz biliyoruz.
Şunu da çok iyi biliyoruz ki her iki geleneğin mensupları birbirlerine artık 1950’lerin 70’lerin gözlükleriyle bakmıyor. Peki birbirimize nasıl bakıyoruz, nasıl bakmalıyız, onların o kıymetli deneyimlerinden elde ettikleri bakışları bizlere neyi anlatıyor?
Geçmiş dönemlerin kendine özgü koşulları altında yapılan karşılıklı hataların hesabını bugün birbirimizden mi soracağız, yoksa bugüne ve geleceğe odaklanarak, ortak paydalarımıza, ortak biriktirdiklerimize ve güçlendirdiklerimize mi sahip çıkacağız.
Süleyman Demirel bu soruların cevabını çok doğru ve çok net şekilde hayatı boyunca cevaplamış bir liderdir.
Rahmetli Demirel'in, Genel Başkanımız sayın Bülent Ecevit’in 5. ölüm yıl dönümünde yaptığı tarihi konuşmada ifade ettiği düşüncelerini, inanıyorum ki Sayın Ecevit de yürekten paylaşırdı. O konuşmada rahmetli Süleyman Demirel, Ecevit’le ortak paydalarını şöyle özetliyor:
TÜRKİYE'DE DEMOKRASİ OLSUN
Merhum Ecevit ve ben, biz ülke bütünlüğüne, barışa, milletin refah ve mutluluğuna, demokratik ve laik cumhuriyete, sosyal hukuk devletine, Atatürk ilkelerine sadakatle bağlıydık. İstedik ki Türkiye’de demokrasi olsun, iktidarlar halkın oyuyla gelsin, halkın oyuyla gitsin ve yoksulluğu sefaleti birlikte yenelim.
Demirel’in bu sözlerle çizdiği çerçeve, ortaya koyduğu hedefler, vurguladığı ilke ve değerler benim gözümde de kesinlikle hayati önemdedir. Hatta siyaset yapmamın net ve ideal tarifidir.
Ülke Politikaları Vakfı Başkanı Doğan beyin konuşmasında söz ettiği liderlik profilleri de aslında çok önemli ve çok güncel mesajlar vermekte.
Bir lider azaltır mı, çoğaltır mı çok önemli. Elbette neyi azalttığınız ve neyi çoğalttığınız da çok önemli.
Otoriterse azaltır, hatta azaltmanın yöntemlerinde en acı verici tarafı toplumu bölerek azaltır, siyaseti azaltır, diyaloğu azaltır, konuşmayı, birlikte olmayı, bir araya gelmeyi azaltır.
DEMOKRAT LİDER FARKLI FİKİRLERİ BİR ARAYA GETİREREK ÇOĞALTIR
Demokratsa çoğaltır. Birleştirir, değerleri ortaklaştırır. Davet eder, kucaklaştırır, sevgiyi anlatır, ortak aklı zenginleştirerek çoğaltır, farklı fikirleri bir araya getirerek renkliliği artırır, çoğaltır, bereketi arttırır.
İşte Demirel ve Ecevit gergin dönemlerde zorlu bir rekabet sürdürdüler ancak ortak değerleri kaybetmeden çoğaltmayı kendilerine ilke edindiler. Ortak değerleri zedelemediler, altına dinamit koymadılar, güçlü kalması konusunda yoğun gayret gösterdiler, demokrasiye yapılan müdahaleleri ya da demokrasiyi yerle bir etmeye dönük bütün hamleleri de ortadan kaldırmak ve engellemek için en üstün mücadeleyi zor koşullarda aynı cümlelerle birlikte verdiler. Bu çok önemli bir durumdur.
SİYASETİ TOPLUMUN ORTAK MENFAATLERİNE, BARIŞ İÇİNDE ULAŞMA ÇABASI OLARAK TARİF EDEN BİR ANLAYIŞA SAHİBİM
Ben de siyaseti toplumun ortak menfaatlerine, hep birlikte barış içinde ulaşma çabası olarak tarif eden bir anlayışa sahibim. Bu nedenle siyaseti ve siyasi partileri, siyasete başladığım ilk günden beri her daim ifade ettiğim gibi, kesinlikle bir araç görerek, hedefin milletimizin birlik ve beraberliği, vatanın bölünmez bütünlüğü, demokrasiyi, cumhuriyeti güçlendirerek, güçlü bir geleceği bu ülkede var etme mücadelesi olarak görürüm. En temelde odaklanmamız gereken şeyin mensubu bulunduğumuz siyasi partilerin başarısı değil, siyasi partilerin varlığı değil, ülkemizi refaha, mutluluğa taşıyacak olan ilke ve değerler olduğuna inanırım. Gerçek anlamda milleti birleştirecek, milleti birlikte bir arada ve dimdik ayakta tutacak bakış açısı da budur.
Cumhuriyet, demokrasi, hukuk devleti, laiklik, sosyal devlet, insan hak ve özgürlükleri, sosyal refah, insani kalkınma, siyasi partiler ve bu ilke değerleri hayata geçirdikleri ölçüde anlamlı ve değerli olan kurumlardır.
Eğer siyasi partiler bir kişinin idealleri, bir kişinin bekası, bir kişinin geleceği ile bağlantılı bir kavrama sığdırılmış ve o pozisyonda ise Allah öyle bir akıldan, öyle bir bakış açısından, öyle bir siyasi partiden bu memleketi, bu devleti ve geleceğimizi korusun.
SİYASETİN TEMEL AMACINI GERİ PLANA ATAN RUHTAN KURTULMAK MECBURİYETİNDEYİZ
İlle de fanatizm sergilemek gerekiyorsa siyasi partilere değil, bu ilke ve değerlere bağlılıkta bir fanatizm sergilenmeli. Siyasetin temel amacını geri planlana atan, kendi iktidarını her şeyin tek çözümü gibi dayatan partizan akıl ve partizan ruhtan kesinlikle ülkemizi arındırmak ve tabiri caizse ebedi şekilde kurtarmak mecburiyetindeyiz.
Kendini milli iradenin üzerinde gören, ülkenin sahibiymiş gibi davranan tek adam aklının yerine, milletin ortak aklını 86 milyon vatandaşımızın ortak aklını, 86 milyon insanımızın birikimini güzel aklını hakim kılacaksak partizanlığı siyasi partiler başta olmak üzere, tüm kurumlardan, hele hele devletimizin, milletimizin sahibi olduğu ortak kurumlardan söküp atmalıyız, bu kadar net.
PARTİMLE GURUR DUYUYORUM
Her birimiz mensubu olduğumuz partilerle elbette gurur duyuyoruz. Ben her yerde söylüyorum, ben partimle gurur duyuyorum, partimin ve partililerimin de gurur duyduğu görevler yapmak istiyorum. Partilerimizin başarısı için elbette canla başla çalışıyoruz ama bu sevgi ve bağlılığı partizanlıktan ayrıştırıp, objektif, ilkesel bir temelde oturttuğumuz ölçüde partilerimizi de yüceltiriz.
PARTİZANLIK YAPTIĞIN ZAMAN BENİM EVLADIM DEĞİLSİN
Ben 2008 yılında siyasete karar verdim ve partime üye oldum. Daha sonra Allah nasip etti, milletin takdiriyle Beylikdüzü’nde, birilerine göre kıyıda köşede duran bir ilçede belediye başkanı oldum. Sabahın çok erken saatlerinde halkımızla buluşup tebriği kabul edeceğim ilk gününde, eşim, annem ve babamla birlikte, kimse gelmeden oraya gittik kendimizce birbirimize şans diledik, dualar ettik, sarıldık, öpüştük. Babam bana dedi ki, bak dedi partine layık ol, partinin insanlarının seni seveceği şekilde görevini yap, partinin en çalışkanı ol, en önde koşanı ol ama partizanlık yaptığın an benim evladım değilsin.
Dolayısıyla kesinlikle ve kesinlikle o günden bugüne bu öğütün, bu tavsiyenin, zihnimden çıkmadığını sizlerle paylaşmak isterim. Tabii birazdan bahsedeceğim farklılıklar, bunu babama elbette söyletmedi. Babamın da elbetteki siyasi görüşü vardır ama eminim o da siyasette elde ettiği deneyimlerden, serbest yaşamında yaşadığı partizanlığın etkilerinden, ona ifade etmek zorunda olduğunu düşündüğü en güçlü, en kuvvetli tavsiyeyi o sabahın köründe oğluna söylemek zorunda bıraktığını düşünüyorum.
İÇERİSİNDE FARKLI SİYASİ GÖRÜŞLER OLAN BİR AİLENİN ÇOCUĞUYUM
Ben, içerisinde farklı siyasi görüşlere sahip kişiler olan, geniş bir Karadenizli, Trabzonlu bir ailenin çocuğuyum. Siyasetin o gergin, kavgacı yönü ailemize sirayet etmediği için de açıkçası kendimi şanslı görüyorum. Bazen söylüyorum, örneğin rahmetli dedem 50’lerin 60'ların bir kısım 70’lerin, babam 60'ların 70'lerin 80'lerin insanı. Aslında bugün bizim hizmet ettiğimiz özellikle genç nesil de biraz 90'ların ama neredeyse 2000’lerin 2010’ların evlatları olduğunu görüyorum. Dolayısıyla bugün yaşanan o gergin ortamın, onların gelecekte daha demokrat, daha adaleti önde tutan bir kuvvete sahip olmaları noktasında bize gerçekten çok daha yüksek seviyede sorumluluk düştüğünü düşünüyorum.
Çünkü gerçekten bu bahsettiğim evrensel değerler ilkelerimiz hususunda çok büyük tahribatın olduğu günleri birlikte yaşamaktayız ve gerçekten ülkemiz zor günlerden geçmekte.
HER GÖRÜŞÜN BİR ARADA OLDUĞU BİR AİLEDE DOĞMAK BENİM ŞANSIM
Rahmetli dedem 1960’larda ve 70’lerde aslında fanatik sayılacak derecede Adalet Partiliydi. Süleyman Demirel’in Genel Başkan olduğu dönemlerde Adalet Partisi’nin üyesiydi. Babam Anavatan Partisi’nin kurucusuydu, Trabzon merkez ilçe başkanıydı, benim ortaokul ve lisenin bir döneminde denk gelen dönemde siyaset yaptı. Bir yandan anne tarafından dedem Cumhuriyet Halk Partiliydi. Sayarsak inanın ailede Milli Selamet Partili de vardı, genç nesilden amca taraflarında Milliyetçi Hareket Partili de. Dolayısıyla bu benim o kadar büyük bir şansım ki, dönsem yaradana dua etsem, bir daha doğacak olsam gene öyle bir ailede doğmak isterdim; herkesin bir arada olduğu.
Allah nasip etti, ben de İstanbul’da bu güzel Cumhuriyet’in 40 haneli köyünde doğmuş bir Ekrem İmamoğlu olarak, Cumhuriyet'in kurucusu Cumhuriyet Halk Partisi’nin hem ilçe başkanı oldum, hem ilçe belediye başkanı oldum, hem de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı oldum. Ne büyük bir Cumhuriyet nimetidir.
SİYASİ FİKİR AYRILIKLARI NEDENİYLE BİRBİRİNE SELAM VERMEYEN İNSANLAR VAR
Ama biliyorumum ki siyasi fikir ayrılıkları nedeniyle birbirleriyle konuşamayan, konuşmayan nice akrabalar ve arkadaşlar var. Hele bu dönemde komşular var. Birbirine selam vermeyen insanlar var.
Toplumu işte bu hale getiren, biz ve onlar diyerek milleti kutuplaştıran, kendini yargının yerine koyup, insanları kolayca terörist ilan eden akıl bu ülkeye çok kötülük etmiştir, ne yazık ki etmeye devam ediyor. Söz ve ifade özgürlüğünün yasaklarla, cezalarla ağır bir saldırı altında olduğu bir ülkede yaşıyoruz maalesef. Aynı sözü iktidar mensupları söylediğinde ifade özgürlüğü, bir başkası söylediğinde suç, hatta suçtan öte hapse girme zemini, eleştirel bir söz söylemek derhal suç kabul ediliyor, eleştiri, cinayet, gasp, tecavüz, dolandırıcılık suçundan daha büyük bir suçmuş gibi muamele görüyor.
KONUŞAN TÜRKİYE
Böyle bir ülkede rahmetli Demirel’in talebine kadar değerli hale geldi öyle değil mi; Konuşan Türkiye! Konuşan Türkiye bugün suçmuş gibi muamele görüyor.
HÜRRİYETÇİ DEMOKRASİ
İşte bu anma toplantısında Süleyman Demirel’in fikirlerini, siyasi yaşamını bu yönleriyle ele alıp değerlendirecek kıymetli büyüklerimizi can kulağıyla dinleyeceğiz. Ben bu açılış konuşmasında sadece Demirel’in milli iradenin üstünlüğüne olan samimi inancının ve sıklıkla vurguladığı hürriyetçi demokrasi fikrinin ülkemiz adına bugün ne kadar değerli olduğunu, hatta çok değerli olduğunu bir kez daha hatırlatmak isterim. Türkiye Büyük Millet Meclisi hürriyetçi demokratik sistemin kalbidir diyen Demirel, hürriyetçi demokrasinin ne olup ne olmadığını da şöyle ifade ediyor:
Hürriyetçi demokrasi bir ülkenin halkına sadece güvenlik veren ama güvenliğin dışında başka bir şey vermeyen rejimin adı değildir. Hürriyetçi demokrasi hem mal ve can güvenliğinin, hem hürriyeti, hem ekmeği beraberce veren rejimin adıdır. Hangisini tercih ediyorsanız, bunlardan birisini tercih edin gibi bir tercih ile vatandaş karşı karşıya bırakıldığı takdirde, rejim, rejim olmaktan çıkar.
İKTİDAR VATANDAŞA EKMEĞİ, HÜRRİYETİ BİR KENARA BIRAKIN DİYOR
Ne güzel bir söz. Bugün Türkiye’de mal ve can güvenliğini layıkıyla sağlayamadığımız gibi vatandaşın sofrasındaki ekmeği de küçülten seçme ve seçilme hakkı da dahil olmak üzere hak ve hürriyetleri kısıtlayan bir iktidar dönemindeyiz. Bu iktidar döneminde bir beka sorunu atılıyor ortaya ve vatandaşa ne deniliyor biliyor musunuz, ey vatandaş ekmeği, hürriyeti bir kenara bırakın, ben sizin güvenliğinizi sağlayacağım diyor. Bunu seçim öncesi, her kritik dönemde yapmaya gayret ediyorlar ama güvenliği de doğru dürüst sağlayamıyorlar. Ancak şunu söyleyelim, bunu ifade ededursunlar, bundan hep birlikte kurtulmamız gerekiyor. Yeni bir versiyonu da bugün sahnede ancak devlet hakkının yerini kurnazlığına bıraktığı bu yapı içerisinde ülkenin hiçbir sorunununun temelden ve kalıcı bir şekilde çözmenin mümkün olmadığını da biliyoruz.
22 yıl sonra işte bu sorun çözülmüştür denecek bir tek sorun çözümünü dahi bu ülke yaşayamıyor. Türkiye’nin ağır sorunları vardır. Bu sorunlar cumhuriyete, demokrasiye, milli egemenliğe inancı olmayan hiçbir kişi ya da kadro tarafından çözülemez.
DEMİREL CUMHURİYET'İN EVLADIYDI
Rahmetli Demirel mühendisti, başbakandı, 9. Cumhurbaşkanı'ydı ama kendini her şeyden önce ve hepimiz için çok kıymetli olan Cumhuriyet'in bir evladı olarak görmesiydi, bu kadar net. Cumhuriyet’in evladıydı. Bu köylü çocuk İslam köyden başlayan hayat yolculuğunda tüm ilerleyiş ve yükselişlerin Cumhuriyet sayesinde olduğuna yürekten inanırdı. Cumhuriyetin eşitlikçi, aydınlanmacı, kalkınmacı özüne derinden bağlıydı. Demirel’i bu yönüyle anlamanın, daha fazla anlamaya çalışmanın, özellikle de ülkemizin bugünkü koşullarında çok değerli olduğuna inanıyorum.
Sadece Demirel’in kendisini yerden yere vuran yazılara, karikatürlere, tiyatro oyunlarına, şarkılara gösterdiği o büyük ve derin hoşgörü bile demokrasimizin son yıllarda yaşadığı irtifa kaybını göstermeye bile yeter. Demirel’in o hoşgörüsü yeniden nasıl yükselbileceğimize dair aslında çok değerli ip uçları vermektedir.
Güzel anıları ve duygularıyla rahmetli Süleyman Demirel’i sevgiyle ,saygıyla ve rahmetle anıyorum. Bu toplantıyı düzenleyen Ülke Politikaları Vakfı’nın yöneticilerine çok teşekkür ediyorum.