Tuncer Bakırhan: Türkiye barışını sağlamak kaçınılmaz bir görev olarak önümüzde duruyor
Tuncer Bakırhan'ın sözlerinden öne çıkanlar şöyle:
Geçtiğimiz hafta çok talihsiz bir olay yaşadık. Meclis Başkanvekilimiz ve İmralı Heyeti Üyemiz, aynı zamanda barış için büyük emek veren barış emekçisi Sayın Sırrı Süreyya Önder çok ciddi bir kalp krizi geçirdi. Hemen hastaneye kaldırıldı, büyük bir operasyon geçirdi. Biz de Eş Genel Başkanlar olarak 3 gün orada kaldık. Arkadaşlarımız hala orada. Biliyorsunuz, Sırrı Süreyya Önder barış çalışmalarını yürütüyordu, İmralı Heyetindeydi. Birçok rahatsızlığı bulunmasına rağmen asla çalışmalardan geri kalmadı. Sağlık sorunlarına rağmen çalışmalara aktif bir şekilde katıldı. Umarız ki yakın zamanda iyileşir, aramıza döner ve kaldığı yerden daha güçlü bir şekilde devam eder. Buraya gelmeden önce hem hastane yönetiminden hem de hastanede bulunan arkadaşlarımızdan bilgi aldık. Durumu stabil. Yani hala direniyor, mücadele ediyor, bu durumu yenmeye çalışıyor. Yeneceğine olan inançla bir kez daha ailesine, sevenlerine ve partimize geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
GÖRÜLMEMİŞ BİR DAYANIŞMA VE SAHİPLENME ORTAYA ÇIKTI
Ben hayatımda böyle bir şey görmedim. İlk günden beri Türkiye’nin bütün renkleri, siyasi partiler ve demokratik kitle örgütleri hastane önündeydi. Mesaj gönderdiler, aradılar, Sırrı Süreyya Önder’in sağlık durumunu yerinde incelediler, ilgilendiler. Gerçekten görülmemiş bir dayanışma ve sahiplenme ortaya çıktı. Bu vesileyle süreci en başından beri takip eden, bizi arayıp soran Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’a, ana muhalefet partisi genel başkanına, siyasi parti genel başkanlarına ve yöneticilerine, bileşen partilerimize ve ittifak güçlerimize teşekkür ediyorum. Dayanışmalarından ve sahip çıkmalarından dolayı teşekkür ediyorum. Sayın Mesut Barzani şahsında, bizi yurt dışından arayan siyasi parti liderlerine, siyasetçilere ve sanatçılara da teşekkür ediyorum. Türkiye’nin ve Kürdistan’ın birçok yerinden kurum ve kişiler bizi aradı. Dünyanın her yerinden. Ayrıca aydınlar, sanatçılar, demokratik kitle örgütleri, bireyler, kadınlar, gençler… Herkes oradaydı, bizimle dayanışma halindeydi. İlgilenen, arayan soran herkese bir kez daha teşekkürlerimi iletiyorum.
Tabii en önemlisi de orada bizim derdimizi çeken hastane emekçilerine teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Sırrı Süreyya Önder’in sağlığına kavuşması için çabalayan hastane emekçilerine, doktorlara da teşekkür ediyorum. Gördük ki tüm farklılıklara rağmen insanlar Sırrı arkadaşımızın sağlığı sebebiyle ortak bir duyguda buluştu. Bu çok önemlidir. Sevgili Sırrı’nın birleştirici gücü, sağlık durumunun birleştirici gücü aynı zamanda barışın da ortak paydası oldu. Sadece hastalıklarda, sadece acıda ve tasada değil; barış sürecini tartıştığımız bugünlerde de ortak duygu ve dayanışma içerisinde olmayı umuyoruz ve istiyoruz.
BARIŞ BİR TOPLUMUN İYİLEŞMESİDİR, TOPLUMSAL ŞİFADIR
Sırrı Süreyya Önder arkadaşımızı sanırım bu ülkede tanımayan çok az. Bu topraklarda sadece siyasete damgasını vurmadı; ülkenin sanatına ve sinemasına en önemlisi de umuduna katkı sunan, çok büyük bir umut emekçisi olan bir arkadaşımızdır. Çok büyük iz bıraktı bu konularda. Onun barış için gösterdiği çabaya, halklar için yürüttüğü mücadeleye hepimiz tanıklık ettik. Sırrı arkadaşımız için bu büyük dayanışma da aslında halkların gönlündeki yerini bir kez daha ortaya çıkardı. Paylaşılan dilekler, edilen dualar vardı. Gecenin bir yarısı Siirt’te Mahsut Hoca -kendisi bir Arap yurttaşımızdır- Sırrı Süreyya Önder’e dakikalarca dua etti. Bunların tamamı bize bir şey gösterdi. Toplumun barışla kurduğu bağ güçlü. Toplum canlı ve güçlü bir şekilde, Sırrı Süreyya Önder’in barışa verdiği emeği sahiplendi. Bu çok değerli ve çok kıymetliydi. Milyonlarca insan onun sağlığını kendi sağlığı gibi hissetti. Bu dayanışmada gerçekten çok berrak ve sade bir umut vardı, siyaset yoktu. Bu dayanışmada barışa güçlü bir refakat vardı. Biz bunu önemsiyoruz. Çünkü biliyoruz ki barış aynı zamanda sağlıktır. Barış bir toplumun iyileşmesidir. Barış, toplumsal şifadır. Bu ülkenin her karışında, her köyünde, her parça toprağında barış uğruna bedel vermiş insanlar vardır.
BARIŞIN TARİHİ ARTIK TAKVİMLERDE YAZSIN
Takvim yapraklarını çevirdiğimizde her gün yitirdiğimiz insanları da anıyoruz. Artık istiyoruz ki bundan sonra çevirdiğimiz takvim yapraklarında yitireceğimiz insanlar olmasın. Artık barışın takvimini çevirelim, barışın tarihi artık takvimlerde yazsın diyoruz. Şifa dileğimiz yalnızca bir kalbin iyileşmesi için değil. Çatışmaların ürettiği bütün hastalıkların ve ötekileştirmelerin de iyileşmesini diliyoruz. Barışın şifası önce Sırrı arkadaşımıza, sonra bütün ülkeye yayılsın; umut büyüsün, yaşam büyüsün.
Hem dünyada hem bölgemizde fırtınalı bir dönemden geçiyoruz. Küresel dengeler alt üst olmuş durumda. Büyük güçler arasında kıyasıya bir kavga ve rekabet var. Böylesi bir dünyada, hala iç barışını kuramamış, siyasetini normalleştirememiş ve hukukun işlemediği bir ülke emin olun ki çok zorlanır. Böylesi bir süreçte ayakta kalması çok zorlaşır. Ayağını yere sağlam basmayan bir ülke, emin olun, fırtınalarda savrulur. İşte tam da bu nedenle, bugün Türkiye için Barış ve Demokratik Toplum Süreci sadece bir tercih değil zorunluluktur. Bu süreç Türkiye’nin en büyük şansıdır, en büyük fırsatıdır. Umarım bu şans ve fırsatı hep birlikte değerlendiririz. Çünkü şunu çok net görüyoruz. İç barışını sağlamış bir Türkiye 85 milyon insanıyla bu fırtınalara karşı hazır olur. Büyük şair Shakespeare, yazdığı ilk oyununda aynen şöyle der: "İnsan ilişkilerinde gelgitler vardır. En yüksek dalgayı doğru zamanda yakalayan başarıya ulaşır." Biz de diyoruz ki içinden geçtiğimiz bu barış süreci tam da böylesi bir dalgadır. Doğru zamanda 85 milyonla bu dalgayı yakalarsak ülkenin kaderini değiştiririz. Bu ülke demokrasi ve adaletle buluşur. Ama bu barış dalgasını eğer elimizden kaçırır ve ıskalarsak emin olun ki 85 milyon olarak ekonomiden demokrasiye kadar birçok alanda ceremesini çekeriz. Dolayısıyla Shakespeare'in dediği gibi bu dalgayı yakalayabileceğimiz en önemli aşamadayız. Umarım herkes bu dalgayı yakalamak için siyasi iradesini ortaya koyarak Türkiye’yi yeni döneme ve demokratik bir zemine kavuşturur.
Unutmayalım ki barış gecikirse ekmek küçülür, umut azalır, özgürlük daralır. Dolayısıyla, barışın gelmesi ekmeğimize, umudumuza ve özgürlüğümüze katkı sunacaktır. Bu yüzden doğru zaman bugündür, yarın değil. Bir gün bile gecikmeden barışa ulaşmak için var gücümüzle hep birlikte mücadele etmeliyiz. Bugün milyonlarca yurttaş sadece barış değil aynı zamanda geçim istiyor, aş istiyor, iş istiyor, huzur istiyor. Bir parça nefes almak istiyor. Bakın rakamlarla bunlar net bir şekilde ortada. Aile Bakanlığının 2024 verilerine göre 3 milyon 600 bin aile aşırı yoksulluk içerisinde. Yani 4’le çarpsanız yaklaşık 14-15 milyon insanımız aşırı yoksulluk içerisinde. 9,5 milyon insanımızın genel sağlık sigortasını devlet ödüyor. Çünkü bu insanlar geçinemediği için ay sonunda 780 lirayı biriktirip kendi sağlık sigortalarını ödeyemeyecek durumda. Ülkenin yarısı neredeyse 22 bin lira maaşla geçinmek zorunda. Bütün bu tabloya baktığımızda görüyoruz ki barış sadece siyasetin meselesi değildir; sofradaki ekmeğin, okuldaki çocuğun, hastanedeki hastanın da meselesidir. Çünkü sürüncemede bırakılmış bir barış kronik enflasyon gibidir. Yakıcıdır, yıkıcıdır. Barışı sağlarsak bu ülke ayağa kalkabilir. Barışı sağlarsak karnımızı doyurabiliriz. Barışı sağlarsak çocuklarımıza umutlu ve mutlu bir gelecek yaratabiliriz. Barış berekettir. Gelin, bu bereketi 85 milyon olarak birlikte yaşayalım; birlikte ekmeğimizi büyütelim, barış içinde huzurlu bir Türkiye’de yaşayalım.
TARİHSEL KORKU VE ÖN YARGILARDAN ÇIKARAK TÜRKİYE BARIŞINI SAĞLAMAK KAÇINILMAZ BİR GÖREV OLARAK ÖNÜMÜZDE
Yarın 23 Nisan. Tam 105 yıl önce bu topraklarda yaşayan farklı halklar ve inançlar el ele vererek, birlikte mücadele ederek bu cumhuriyeti kurdu. Bu farklılıkların büyük çoğunluğu kurucu mecliste yer aldı. Kürdistan mebusu, Lazistan mebusu, diğer halklar ve inançlardan mebuslar da vardı bu kurucu mecliste. Kurucu meclis tamamını olmasa da birçok kimliği tereddütsüzce o kürsüye taşımıştı. Ama bu ortak hikaye 1924’te akamete uğratıldı. Birlikte mücadele eden ve kurucu mecliste yer alan halklar ve inançlar özgür bir yaşama sahip olamadılar. İşte sorunların özü de tam burada başladı. 1915’te Ermenilerle başlayan inkar, geçtiğimiz yüzyılda bu topraklarda yaşayan her halka, kültüre, dile ve inanca yaşatılmaya çalışıldı. Tarih hayatın öğretmenidir. Artık günümüz, ayrılıkları azaltmaktan ve ortaklıklarımızı büyütmekten başka bir şansımız olmadığını ortaya koyuyor. Tarih bunu bize defalarca gösterdi. Umarım bu sefer son olur. Tarihten hep birlikte dersler çıkarırız. Nasıl ki sağlam bir çınar kökleriyle birlikte dimdik duruyor ve yeşeriyorsa bu ülke de köklerinden çoğulculukla bir arada duracak ve yeşerecek. Artık tarihsel korku ve ön yargılardan çıkmak, Türkiye barışını sağlamak kaçınılmaz bir görev olarak önümüzde duruyor.
Gelin, 23 Nisan’ın yapıcı ve ortaklaştırıcı ruhunu yeniden canlandıralım. Demokratik ulus mutabakatıyla eşit, adil ve demokratik bir anayasa yaparak gelecek yüzyılı birlikte inşa edelim. Birlikte yürüyelim, birlikte konuşalım, birlikte çalışalım, birlikte çözelim. Bu ülkenin en büyük güvencesi, farklılıklarımızı zenginlik kabul eden demokratik bir cumhuriyettir. Kimliklerin ve inançların tanındığı demokratik bir devleti, herkesin kendisini ait hissettiği bir cumhuriyeti kurma çağrısı yapıyoruz. Biz bu çağrının gereklerini yapmaya hazırız. Gündelik siyasi çıkarlardan ve dar hesaplardan kurtulmalıyız. Biz Kürtler olarak, emekçiler ve ezilenler olarak bu ülkeyi, bu coğrafyayı seviyoruz. Bu ülke ve coğrafyada yaşayan 72 milletin inancını da seviyoruz. Biz barışa varız, bu ülkeyi demokratik bir zemine çekmeye varız. Biz barışa hazırız. Eşitlik, adalet ve demokrasi diyenleri de bu inşa sürecine ve mücadeleye davet ediyoruz. Hepinize tekrardan teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun. Önümüzdeki günler çok önemlidir. Bu dönem aynı zamanda hepimize tarihi sorumluluklar yüklüyor. Sorumluluğumuz bellidir. Ev ev dolaşmak ve insanlara bu süreci anlatmak, barışı toplumsallaştırmak. Onurlu bir barışa ulaştırmaktır. Bunu yapacağımıza olan inançla hepinizi saygıyla selamlıyor, başarılar diliyorum.